DİVRİĞİNİN TARİHİ
Türk Fethi Öncesi: Divriği’nin tarihi konusunda geniş ve yeterli bilgiler yoktur. Hititler zamanından beri yerleşme alanı olarak bilinmekte ve ilk kuruluşunun M.Ö. 90 senelerinde olduğu ileri sürülmektedir. Hükümdar Pond Kralı Midridat ile Romalılar arasında Palanga düzlüğünde yapılan savaşı Roma orduları kumandanı Ponpei kazanmıştır. Başarısını ebedileştirmek amacıyla zafer şehri anlamına gelen Nikopolis adıyla Divriği kentinin ilk kuruluşu başlamıştır. Eski yunan yazılarında Apbrike olarak görülen Divriği, Roma İmparatorluğu bölündüğünde Doğu Roma (Bizansa) tabi olmuştur .Adı Tephrike olarak yaygın bir hal almıştır. Arap coğrafyacıların ilk kaynaklara uygun olarak APBRİK diye tespit ettikleri şehir Bizans ile İran arasında sınır karakollarından birini meydana getirmiştir. İmparator Heraklius tarafından Sasani yayılmasından kurtarılan Divriği kısa bir süre sonra arap saldırılarıyla karşılaştı. Bu devirde Divriği kendi adıyla anılan bugünkü Çaltı suyu üsütndeki yüksek bir tepede sağlam bir kale olarak stratejik bir değer taşımaktaydı. Halkı Antakya Piskopozu Semsetli Parlosun yaymış olduğu Hristiyan-Pagan karışımı mezhebini kabul etmişti. Bu mezhebin başlıca merkezlerinden biri idi. Paulikyanlar zaman zaman Bizanslarla ve Araplarla çatıştılar.8. yy da Divriği ve Arguvan’da yaşanan olaylar, dönemin Arap ve Bizans yazarlarınca ilgi ile izlendi. Arapların biyalika, Rumların Paulician dedikleri Paulikyanlar Divriği’de kaleler ve tapınaklar yaparak burayı başkent edindiler.9. yy da başka bölgedeki dindaşları kaçıp Divriği’ye sığındılar. Güçlü önderlerin yönetiminde ayaklanan Paulikyanlara karşı ,Bizans İmparatorları Mihail III (842-867), Bsileus I (867-886) ve Leo VI (886-912) seferler düzenlediler. Kent ve çevresi çok kanlı olaylara ve kıyımlar tanık oldu. Halkın büyük çoğunluğu da sürgüne gönderildi. Bir Bizans garnizonunun yerleştiği tephrike Kalesi, Sasani ve Abbasi sınırlarına yakın bir konumda haber alma ve ileri karakol olarak önem kazandı. Divriği’nin yakınında bulunan bir mağara ve bir kilise şehre kutsallık kazandırıyordu. Mağarada saklanmakta olan din şehitlerinin cesetleri ise (Ahab-ı Keht) olarak değerlendiriliyordu. Paulikyanlar Ankara ya kadar uzanan bütün Kapadokya’yı ele geçirmişlerdir. Türk Fethi Sonrası: I)Selçuklular Dönemi: Malazgirt Meydan Savaşından (26 Ağustos 1071) sonra Anadolunun kapıları Türklere açılmış oluyordu. Bizans ordusunun büyük bir kısmı Malazgirt Savaşında yok edildiği için Türklere karşı koyacak düzenli bir kuvvet kalmamıştır. Selçuklu hükümdarı Alpaslan’ın kumandanlarından Ahmet Danışmandı Sivas, Kayseri, Malatya, Emir Saltuk Erzurum, Harput, Mengücek Gaziyi de Erzincan, Kemah ve Divriği havalisini ıslah için görevlendirmiştir. Böylece Divriği 1092 de Türk egemenliğine girmiş oldu. Bu kumandanlar gittikleri yerlerde kendi adlarıyla anılan birer vasal devlet kurmuşlardır. Mengücek Gazinin bağlı olduğu Oğuz boylarından Kayı, Bayat, Karaevli ve Alkaevli boylarının Divriği’ye yerleştiği bilinmektedir.
https://www.facebook.com/DivrigiMedya/videos/652972171821416/
Divriği Medya’ya video için teşekkürler
Mengücekler Divriği Kolu Seceresi Mengücük Gazi İshak (1142-?) Divriği kolu Kemah-Erzincan kolu Süleyman Şah I Şahin Şah İshak Süleyman II Ahmet Şah Muayyad Salih Merkezi Erzincan olan Mengücek Devletinin kurucusu Mengücek Gazi hayatta iken Divriği ve çevresini oğlu İshak Bey’e terk etmiştir. Bunun üzerine 1095’de Divriği Mengücek Devleti kurulmuş oldu.Bu küçük devlet doğuda Erzincan, güney-batıda Danişmentler, kuzey-kuzeybatıda Saltuk Oğulları ile çevriliydi. Danişmentlilerle beraber Karadeniz rumlarına karşı mücadelelere katılıyorlardı. II.Beylikler Dönemi Divriği kolunun başında bulunan ilk bey İshak Bey’in oğlu ve Mengücek torunu Süleyman’dır. I. Süleyman Şah (İshakoğlu, 1142-?) babasının ölümünden sonra beyliğinin bağımsızlığına başladığı söylenebilir, fakat 1095’lerde Mengücek’in yada oğlu İshak’ın zaman zaman Divriği’de oturdukları, beyliği buradan yönettikleri,o yıllara değin tarih haberleri içindeki “Divriği Hükümdarı” deyiminden anlaşılır. I.Süleyman’ın babası oğluna göre sönük kalmıştır. Kitabelerdeki adı ise ünvansızdır. Kale cami ile Sitte Melik Türbesi Kitabelerinde Süleyman Şahin Şah’ın babası olarak tanınır.S üleyman adı oğlunun paralarında ve torunu olup Konya Karatay vakfiyesini tanık olarak imzalayan İshak’ın adıyla birlikte de okunmaktadır. Ünvansız olması belki de hiç beylik yapmadığı ihtimalini düşündürmektedir. Süleymanoğlu Emir Seyfeddin Şahin Şah (1174?-1196) II.Kılıçaslan’ın 1178 doğu seferine katıldığı, kuzeni Erzincan emiri Fahruddin Behramşah’la birlikte şah ünvanı aldığı, Divriği’yi zapt eden II.Kılıçaslanın Şahin Şah’ın yarı bağımsızlık hakimiyetine ilişmediği görülmektedir. Kitabeleri Kale Cami ve türbesindedir (Şahin Şah veya Sitte Melik Türbesi) “Mengücek soyunun övüncü Emir Mengücoğlu, İshakoğlu Süleymanoğlu Şahin Şah ….diye devam eder ve birçok ünvan sıralanır. Bu kitabede Şahin Şah’ın 1194 yılına kadar bağımsızlığını koruduğu anlaşılır. Cami kapısındaki kitabede “Husam emir’ül mümin’in” (Hilafetin Kılıcı) minberde de tekrarlandığı halde, Türbede zahir emir’ül mümin’in (Hilafetin dayanağı) doğrudan halifece verilmiş olmalıdır. Ailede Şahin Şah tan başkasında bu ünvana rastlanmaz. Divriği Mengüceklerinden yalnızca şahin şah adına kesilen paraların örnekleri bulunabilmiştir. Şahin şah Divriği kolunun ilk ünlü hükümdarıdır. Divriği tahtında 25-30 yıl kaldı. Şahin Şah Divriği kalesindeki camiinde banisidir. Kale cami kitabesinden anlaşılacağı üzere 576 (1180/1181) da yaptırılmıştır. Şahin Şah kasabanın ortasında kendisine birde türbe yaptırmıştır. Bu eseri halk arasında Sitte Melik adı ile anılmaktadır. Türbenin kitabesi 592 (1196) dır. Kitabede o zamanlar bütün Türk sultan ve melikleri tarafından kullanılan alp, kutluğ, uluğ, tuğrul, tigin ….gibi ünvanlar ve lakaplarda bulunmaktadır. Şahin Şah döneminde Kale Camisi ve Sitte Melik türbesinden başka Kemareddin ve muhtemelen Ahi Yusuf türbesi de yaptırılmıştır. Şahin Şah’ın Süleyman ve İshak adlı iki oğlunu tanıyoruz. Süleyman’ın adı kitabelerde geçmektedir. kendisine ait bir abideye rast gelinmemiştir. Diğer oğlu İshak 645 (1247) de tanzim edilen karatay Vakfiyesindeki şehitler arasında görülmüştür. II.Süleyman Şah (1196-?) Adına oğluna ve torununa ait eserlerin kitabelerinde ve ulucami vakfıyesinde rastlanır. Mengüceklerin en büyük maliki olan Ahmet Şah’ın babasıdır. Melik Ahmet Şah (1228 den önce -1252 den önce) Anadoluda kargaşalığın hüküm sürdüğü döneme rastlayan şahlığı döneminde yakın zamana kadar şehrin içme suyu ihtiyacı karşılayan Ahmet Şah suyu, yol, savunma, ibadet, hayır kurumu ,sağlık, ulucami, iki hamam, türbeler, bedesten ve çevre köylere hanlar, çeşmeler, köprüler yapıldı. Divriği’nin en parlak dönemi Ahmet Şah döneminde yaşandığı bilinmektedir. Cami minber kitabesi Ahmet Şah’ı zengin ünvanlı bir hükümdar olarak tanıtıyor. Alaaddin Keykubat’ın 1237 de ölmesi üzerine tekrar bağımsız kaldığı anlaşılıyor. Ahmet Şah’ın Keykubat’ın yerine geçen çocuk Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev’i matbu tanımadığını gösteriyor. Ahmet Şah’ın yaklaşan Moğol tehlikesi nedeniyle Alaaddin Keykubatın girişimine paralel olarak Divriği kalesini genişletti ve onarttı. Bu çalışmalar 1232-1252’lere kadar yani oğlu Melik Salih döneminde de sürdürüldü. Aslında Ulucami yapımının başlandığı 626-1228 den itibaren 1247 ye kadar bayındırlık ve sanat çalışmaları devam etti. Yegane içme suyu olan Ahmet Şah suyu 20.yy ilk yarısına kadar kullanılmıştır. Ulucami vakfiyesi 15 Muharrem 641 (5 Temmuz 1243) tarihlidir. O halde Ahmet Şah ve annesi Fatima hatun bu tarihte hayattaydılar. Metne göre ana-oğul Divriği mahkeme heyetinin katına çıkıyorlar.Dine ve yasalara uygun bir vakıf kurmak istediklerini açıklıyorlar. Belgeler hazırlanıyor, mahkeme heyeti ve tanıklar imzalıyor. Vakfın sürekliliği ve bozulmaması için özel formüller yazılıyor. Ana-oğul Divriği kentindeki topraklarını toplu bir vakıf olarak saydıktan sonra 22 parçaya bölüştürülen gelirin nasıl ve nerelere harcanacağını belirtiyorlar. Herhangi bir hile ihtimalide göz önüne alınarak Kuran-ı Kerim’in bir ayetiyle uyarıda bulunuyorlar. Vakfiyenin düzenlendiği tarih 3 Temmuz 1243’teki Moğol saldırısında Kösedağ Divriği’ye kuş uçumu 70 km dir. Moğol yenilgisi haberi üzerine varsayımlara göre Ahmet şah hiç değilse bir moğol istilasına karşı Ulucamiyi koruyabilmek, mülkünü de buraya bağlamış olabilmek için alelacele söz konusu metni düzenlemiştir .Vakfiye sonundaki Kur’an hükmü de böyle bir kuşkuyu doğrular biçimdedir. Ahmet Şah 1243 de hayattaydı. Moğol akınlarının yağmalarına tanık oldu. Daha sonra ne kadar yaşadığı bilinmiyor. Ulucami ile bitişik Darüşşifa arasındaki türbede irili ufaklı 15 kabir görülür. Bunlardan sırçalı tuğla ile örülmüş ,diğerlerinden yüksekçe ve ortada olanı Ahmet Şah ile ilgili olabileceği sanılıyor. Melik Müeyyed Salih (1143-1152 arası-1277’ye doğru) Ahmet Şah’ın oğludur.641 (1243) deki Moğol saldırıları sırasında yıkılan Divriği kalesinin surlarını onartmıştır. Yeni burçlar yaptırmış ,Aslanburç’a da kitabesini koydurttu. Bu kitabeden anlaşılacağı üzere Melik Salih Selçuklulara bağlı yarı egemen bir beylik sürdürdü. Yine kitabede şah ünvanını kullanmadığı dikkati çekiyor.Prens Salih Selçukluların koruyuculuğu altındaki Divriği’deki Mengücekoğulları varlığını bir süre daha ayakta tuttu. III Mengücek Beyliğinden Sonra Divriği 675 (1276-1277) de Hülagunun oğlu İran İlhanlı hükümdarı Abaka, Mısır Memlüklülerine karşı Elbistan seferine giderken Divriği’ye de uğramış ,şehir eşrafının kendisini istikbal ederek iyi bir şekilde karşılamasına rağmen surların yıkılmasını emretmiştir. Ancak bilinen o ki 1277’de Mengücekoğullarının idaresi artık sona ermiştir. Mısır Memlüklülerinin hükümdarı, Melik Zahir Baybars’ın orduları tarafından şehir1381’de tamamen işgal edilmiştir. Mısırlıların idaresine Divriği dahil olmasından sonra Abaka Han tarafından yıkılan surlar tamir olmuştur. Divriği 1300 senelerine doğru Malatya’ya savaştan dönen ve İlhanlılara tabi bulunan son Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından yağmalanmıştır.1340′ a kadar geçici Moğol (İlhanlı) işgalinde kalan Divriği 1340-1398 tarihleri arasında yerli bir hanedan olan Şuhrilerin yönetiminde, Eratna sonra da Kadı Burhaneddin hükümetine bağımlı kaldı. Mısırlıların idaresinde Halep eyaletine bağlı bir serhat şehri haline gelmiştir.(1381)Anadolu’daki Türk birliğinin dağılmasından sonra Sivas Eratna Oğullarına bağlanmışken Divriği’nin Mısır-Memlük yönetiminde kaldığı görülür.1398 tarihinde Karayülük Osman’ın Sivas Sultanı Kadı Burhaneddin’i Zara ve Divriği arasında yenilgiye uğratıp öldürmesinden sonra yöreye hakim olan yıldırım Beyazıt Divriği kalesinin Mısırlı vali İbrahim Şuhri’ninn oğlundan teslim almıştır. Böylece Osmanlı devletine dahil olmuş isede, o sırada Timur’a karşı tedbir almak lüzumunu hissettiğinden 1041 Timur’a karşı Memlük imparatorluğu ile anlaşma yaparken bu kaleyi yine Memlüklere bırakmak zorunda kalmıştır. Memluklu sınırlarına katılan bu kent Memlüklülerin kuzey doğudaki önemli karakolu oldu.15. asrın ikinci yarısında Uzun Hasan’ın muharebelerinde ve 16. asrın başında Şah İsmail’e mensup kuvvetlerin hareketleri esnasında, mevkinin sapalığı yüzünden olayların çıkmadığı görülmüştür. Divriği’de Mısır hakimiyeti tam olarak ne zaman sona erdiği bilinmiyorsa da bu hakimiyet Mercidabık Zaferine (1516) kadar devam etmiş olması mümkündür. Memlüklü döneminde Naibu’s Sultana ünvanıyla yöneticilikte bulunanlar yeni birçok cami, türbe, han, hamam ve zaviye yaptırdılar .Kantepe, Hoca Mercan, Araplık, Kadı İskender adlarını taşıyan eserler Memlüklülerin döneminden kalmadır. IV Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Divriği Divriği’nin 1516 Mercidabık galibiyetinden sonra Osmanlı mülküne katılmasıyla Sivas Eyaletlerine bağlanan bir sancak merkezi olmuş ve daha sonra kazaya tahvil edilmiştir. Asayişin yerinde olduğu yıllarda Divriği Harput’u Arapgir üzerinden Zara’ya ve Karadeniz kıyılarına ulaşılan yol üzerinde bir merhale rolünü oynardı.1850 ye kadar Gürün ve Darende kazaları ile Kangal, Alacahan, İbn-iad nahiyelerini kapsayarak Rum (Sivas) eyaletinin bir sancağı oldu. 1535’de ve sonraki yıllarda birçok kez tahrire tabi tutuldu. Bunlara ait defterler ve süren savaşlar, iç sorunlar, vergilendirme, tımar ve evkaf işleriyle ilgili yüzlerce ferman ve belge Osmanlı arşivlerinden toplandı. Bu konuda muhimme defterlerinden ilginç birkaç örnek vermek yararlı olur.16. yy ın ikinci yarısında Divriği kalesinde bazı ayaklanmacı ve Celali önderleri hapsedilmiştir. Yine aynı yıllarda Divriği alay beyleri halka kötülüklerde bulundukları gibi İran’la da gizli ilişkilere girerek Şaha yardım etmeye çalışmaktaydılar. İran’da nal ve mıha duyulan aşırı ihtiyaç sebebiyle Divriği’de üretilen nal ve mıhlar el altından İran’a kaçırılıyordu. Bu işi yapanlar haydutluk suçlamasıyla idam ediliyorlardı. Divriği’deki güherçile imalathanesinin çalışmasını engelleyenlerle İran’la işbirliği yapanlar başka bahanelerle asılmaktaydılar.1580’deki İran seferi sırasında Osmanlı Ordusu için Divriği’den 100 bin nal ve 600 bin mıh sevk edilmiştir. 17. yy da Celali başbuğları yada yardımcıları geçici sürelerle Divriği kalesinde tutundular. Sultan IV.Murat (1623-1640) doğu seferi boyunca Divriği’nin sorunlarıyla da ilgilendi. Kenti önemli merkezlere bağlayan caddeleri kervan yollarını onarttığı gibi köprüler, hanlar yaptırttı. Dumluca, Pamuklu Han, Burmahan konakları ile halen kalıntıları görülebilen bazı çaltı köprüleri de bu dönemden kalmadır.17. yy ın ikinci yarısında korkunç denilebilecek düzeyde güvensizliğe terkedilen Divriği ve çevresi eşkıya guruplarının baskısına girdi. Bu yüzden köylüler topraklarını bırakıp başka yerlere göçmeye başladılar.17. yy ın sonlarında ise yerli Ayan ve derebeyleri nüfus kazandılar. Bunların zorbalıkları kadar konar-göçer çetelerin hatta eyalet valilerinin bile baskıları şehri sürekli geriletti. Ancak 1790’larda otorite kurabilen Vezir Köse Mustafa Paşa ile kent beklenmedik bir gelişme sürecine girdi. Köse Paşa 40 dükkanlı bir demirciler çarşısı yaptırdığı gibi Dumluca ve Ziniski’de de ilkel yöntemlerle demir üretilmesine olanak sağladı. Kuraklığı önlemek için Uluark (uluhark) su cetvelini yeniletirken içme suları akıttı, değirmenler köprüler ve kendi adına da büyük bir cami (Paşa Cami) inşaa etirdi. Fakat oğlu Vezir Hafız Veliyeddin Paşa’nın 1812-1813 yıllarındaki ayaklanması Divriği için bir şansızlık nedeni oldu.1844’te gerçekleştirilen ilk nüfus tahririnde kentte 10.000 dolayında bir nüfus yaşadığı belirlendi. I.Ahmet’in saltanatı zamanında yapılan yönetimdeki değişiklikle Sivas İli eyalet merkezi haline getirilerek Divriği sancağı da buraya bağlanmıştır. Tanzimatın ilanından sonra 1854 yılında sancak merkezi olan Divriği, Sivas iline bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Devletin kuvveti zayıfladıkça Divriği önemini kaybetti ve 19.yy ın sonlarında çevre asayişsizlikten sıkıntı çekti. Bu arada nüfusu 5000’e düşmüştür.