Divriği Kale (Hisar) Camisi  Divriği Kalesi içerisinde bulunmaktadır. Süleyman Şah oğlu Emir İshak tarafından 1180-1181 yıllarında yaptırılmıştır. Mimarı Magaralı Firuz’dur. Türk dönemi yapılarının en eskilerinden biri olması nedeniyle önem kazanan bu yapı Çaltı Vadisi’ne yönelik bir uçurum kenarındadır. Cami yöresel kırmızı renkte taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olup, üzeri tonoz ve kubbe ile örtülüdür .

Portal ileriye doğru kuvvetle fırlayan kanatlarla kademeli bir niş halinde ve süslemelerin en zengin olduğu yerdir. Batı kenarının kuzeyinde duvar hizasında bir yan kapı daha vardır. Portalde tuğla taş süslemeler, yanında kemerin köşe dolgularında tuğla dizgilerin oluşturduğu altıgen boşluklar içinde firuze çini dolgular görülmektedir. Bunların çoğu dökülmüştür. Ancak Anadolu’nun ilk çini süsleme örnekleri olmaları bakımından önemlidir. Portalin etrafını çeviren geniş dikdörtgen bordür Karahanlı ve Büyük Selçuklu geleneğine bağlanmaktadır. Tuğladan oldukça sağlam örülmüş hafif sivri kemerin alınlığı birbirini kesen gayet sık geometrik yıldız geçmelerden bir örnekle işlenmiştir. Bu süslemeler ve yazıtlardan başka kapı sövelerinde, köşe sütunlarının başlıklarında kıvrık dallar rumi ve palmetlerden oluşan bitkisel süslemeler vardır. Daha sade ve küçük boyutlu harap yan kapı bütünüyle taştan olup, kemer yüzünde geometrik yıldızlar, burmalı silme ile kavranmış mukarnaslı niş, rumi ve lotüs-palmet frizi ve bunun üstünde ayrıntılı işlenmiş bir mukarnas frizi ve yivlenmiş ince kaval silmelerle dikkati çeker. Dış görünüşünün bu zenginliğine karşılık içerde mukarnaslı ve istiridye biçiminde biten yüksek düz mihrap nişi ve paye başlıklarındaki palmet lotüs frizinde ve köşelerinde kabartma olarak stlize aslan başlarından başka süsleme olmayan sade ve etkili bir mimari hakimdir.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Ulu Camii ve Darüşşifa başta olmak üzere Selçuklu medeniyetinden örneklerin yer aldığı, açık hava müzesi durumundaki Divriği, Türklerin Anadolu’daki ilk bina örneklerinden olmasıyla ön plana çıkıyor. Divriği’ye hakim noktada bulunan ve bir bölümü restore edilen Divriği Kalesi içindeki Kale Camisi de bunların başında yer alıyor. Mengücekliler Dönemi’nde, 1180 yılında Süleyman Şah oğlu Emir İshak tarafından yaptırılan cami, uçurum kıyısındaki konumu ve aynı dönem yapılan diğer örneklerinden ayrılan mimarisi ile dikkat çekiyor. Kale Camisi; Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra yapılan minberli cuma camilerinden onarılmayan, özgün mimariye sahip, en eski tek örneği olma özelliğini taşıyor. Duvarları, içte ve dışta kalın sıva ve derzlerle örülen caminin taç kapısı, Anadolu taç kapılarının ilki ve taş oyma sanatının gelişmesinde ilk örnek olarak biliniyor. Yıllarca harabe durumunda kalan Kale Camisi, 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore ettirildi. Projesi Çukurova Üniversitesi tarafından hazırlanan çalışmalar kapsamında, caminin yıkılan güney cephesi moloz taş ve özgün harca benzeyen bir harçla tamamlandı. Kemer ve tonozlarda çürüyen taşlar aslına göre yenilenerek, cami iç mekanındaki taşıyıcı ayaklarda bulunan çürüyen taşlar tamamlandı. Cami beden duvarlarındaki çatlaklıklar mekanik dikiş sistemiyle giderilerek, iki yöne eğimli tonoz üzeri kurşun kaplama yapıldı. Anadolu`nun ilk Cuma mescitlerinden biri olduğu bildirilen ve yüzyıllardır harabe halde bulunduğu için ibadete kapalı olan Kale Camisi`ndeki onarımın tamamlanasının ardından yaklaşık 300 yıl aradan sonra camide cuma namazı kılındı. Yetkililer, coğrafi koşulu nedeniyle ulaşımın zor olduğu caminin şu an için sürekli olarak ibadete açık olmadığı, ibadete kapalı olan caminin, uygun görüldüğü zamanlarda Cuma namazı için kullanıldığı ayrıca  tarih meraklıları için ziyaret edildiği bildirilmektedir. Caminin, daha önce var olan; ancak yıkılan minaresi ise bugün bulunmuyor.

Cami hakkında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erdal Eser; Divriği ilçesinin 1147 yılında Mengücekoğulları’nın Divriği kolu tarafından fethedildiğini belirterek, “Bu fetih sonrası bölgeye yapı inşa ederek yerleştiklerini gösteren ilk veri Divriği Kale Camisi ya da İç Kale Mescidi olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Fetihten kısa bir süre sonra Divriği’de iç kale içerisinde böyle bir yerleşmenin gerçekleştiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Yapı üzerinde ‘çiçekli kufi’ olarak tabir edilen bir yazı türüyle yazılmış bir inşa kitabesinden1180-1181 tarihi öğrenilmektedir. Aynı kitabe verisinde devamında ustasının da Meraga’dan (Bugün Azerbaycan sınırları içindeki bir yerleşim yeri) geldiğini yani Anadolu dışından geldiğini anlaşılmaktadır. Ayrıca Mengücekoğulları’nın da Anadolu dışından gelen sanatçılardan faydalandığını gösteriyor olması ve Divriği’nin özellikle Anadolu dışıyla olan ilişkilerinin göstergesi açısından önemlidir.

Divriği Kale Camisi, genel özellikleriyle bölgedeki erken dönem yapılarının genel özelliklerini yansıtmaktadır.”Malzeme ve teknik açıdan gelişmiş bir özellik yansıttığını söylemek pek mümkün olmasa da bu gelişmişliği destek sisteminde ve taç kapısında görmek mümkündür. Taç kapısı kitabe nedeniyle ikinci evre sırasında eklendiği düşünülen ve biraz daha süslenmesi nedeniyle tuğla etkisi yaratan bir düzenlemeye sahiptir.

Bu da sanatçının doğu ile olan ilişkisi ve bağlantısı nedeniyle olmalıdır. Restorasyon öncesine kadar aynı taç kapıda bugün görülemeyen bazı çini parçaların bulunduğu fakat restorasyondan sonra bu parçaların yerinde olmadığı görülmektedir. Caminin içerisinde bir mahfil katı bulunmakta olup, bu mahfil katına çıkmak için de batısında merdivenle çıkılan pencere boyutlarında kapı vardır. Bu mahfil çok önemli bir veridir. Restorasyon öncesi özgün 12’nci yüzyıl alçı kaplamaları da yapının içerisinde bulunmaktaydı. Mahfili büyük ihtimalle Sultan mahfili olarak kullanılıyordu. Ancak zaman içinde mahfile ait malzemenin yıkıldığı ve Caminin büyük bir ihtimalle ahşap malzemeden yapılan bir mahfile sahip olduğu düşünülmektedir.

Cami ile ilgili diğer enteresan detayın ise doğu cephesinin güney köşesinde yer alan iki pencere ile ilgili olarak; genellikle camiler söz konusu olduğunda 12’nci ve 13’üncü yüzyılda cepheye ilişkin bir  çok veri bulunmakta olup, burada iç kale de yer alan ve hareme yani sultana hizmet eden bir camide daha çok görsel amaçlarla, daha doğrusu Çaltı Vadisini gözlemek ve izlemek amacıyla yapılmış iki pencere söz konusudur. Bu Divriği İç Kale Mescidini daha da özel bir hale sokmaktadır. Bu anlamda Anadolu da bilinen iki örnek söz konusudur. Diğeri de Ani’deki Manuçer Cami adıyla bildiğimiz Şeddadoğulları döneminde tarihlendirilen 12’nci yüzyıl yapısındadır. Onda da Arpa Çay’a bakan bölümdeki pencereleriyle daha seyir amaçlı bir düzenlemeye sahip görünür. Aynı şey Sivas bölgesindeki en erken yapılardan biri olan Divriği Kale Camii’de özel bir durumdur.

Caminin diğer özelliğinin, ‘yastık’ olarak tabir edilen destek sistemi üzerinde kurulması, bu taşıyıcı ögenin köşelerinde aslan başları işlenmiştir. Cami içinde figüre rastlanıyor olması nedeniyle Divriği İç Kale Mescidi özellikli bir durum yansıtır. Ayrıca taş bir platform üzerine inşa edilmiş olması, taş platform üzerindeki bazı olumsuzlukları gidermek için sanatçının özellikle doğu cephede kemerli bir sistem üzerine duvarı oturtmasıyla çözülmüş gözükmektedir. Bu nedenle oldukça başarılı bir yerleştirim söz konusudur.

 

Alıntı :  Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erdal Eser,